Pretty Little Liars Türk Versiyonu Tatlı Küçük Yalancılar


Amerikan dizisi izleyenler Pretty Little Liars dizisini bilirler. 5 kız arkadaş bir gece pijama partisi yaparken içlerinden birisi kaybolur. Hiçbir haber alınamaz. Kalan 4 arkadaş her biri bir tarafa dağılır. 1 yılın sonunda tekrar okula başlarlar. Ama onlarla birlikte tuhaf olaylar da meydana gelmeye başlar. Hepsinin sırlarını bilen biri vardır ve bilinmeyen bir numaradan garip mesajlar almaya başlarlar. Mesajların sonunda ise sadece -A- yazılıdır.

Yamaksın sen yamak kal, soy bakim soğanları!

rüya, yamak, aşçı, domates, soğan, buğra gürsoy, gamze özçelik, arkadaş, friends,
Bizim terastayım. Aslında pek teras sayılmaz da bizim evde normal sayılmaz zaten :D Neyse üzüm çardağının altında bir gayretle çamaşır asıyorum. Arka tarafta birileri var. Kim bilmiyorum. Terasın etrafı meyve ağaçları dolu falan. Sonra bir anda yanımda Gamze Özçelik beliriyor. Siyah bir atlet giymiş altında kot pantol, saçlarını salmış. Bana tip tip bakıyor. Bense hiç umursamıyorum hâlâ çamaşır asmaya devam ediyorum. Fakat esas ilginç olan şey ise Gamze Özçelik benim kocamı elimden almış, hâlâ etrafımda dolaşıyo ben de aman sizle mi uğraşacağım şerefsizler ne haliniz varsa görün der gibi hiç durmadan çamaşır asıyorum :/

İğne Oyası Videolu Anlatım #7

El emeğim, iğne oyası, basic, basit, anlatım, videolu anlatım, elişi, diy, craft, handmade, çeyiz, yazma, başörtü, yeni öğrenenlere, vlog,

Herkese merhaba :)
Bu sefer yine basit bir örnek yaptım. Bunu oyaların altına yeşillik olarak da geçebilirsiniz ya da sadece bu kadar yaparak kenar da geçebilirsiniz. Yeni başlayanlara faydalı olabilecek bir video. Görüntü kalitesinin kusuruna bakmayın :)
Kanalıma abone olmayı ve beğenmeyi unutmayın :D
Kolay gelsin ^^


7. Kocaeli Kitap Fuarı Ganimetlerim

Efendim geçen sene 3 kardeş gittiğimiz Kocaeli Kitap Fuarından o kadar memnun kalmıştık ki, bir yıl boyunca tekrar fuar zamanını bekledik. Fakat bu sefer bir eksik ve üç fazla ile gittik :D Nasıl mı?
Geçen yıl CembeK vardı yanımızda, bu yıl yoktu. Onun yerine üç arkadaşımız bize katıldı.
Fuar bize uzak olunca da hazır KOMEK götürüyor diyerek doluştuk otobüse :D

Bu yıl fuardan daha çok zevk aldık. Giderken aklımızda sadece Asu De ile tanışmak, kitaplarını imzalatmak varken, hem Ediz Hun ile fotoğraf çekildik hem de Fatma Erdek ile tanıştık.

O gün gerçekten bizim için çok güzeldi.

Baykuş Postası #2

Zamanın birinde bir Baykuş Postası'ndan bahsetmiştim. İlk posta yazısını yazdığımıza ikincisinin bu kadar uzayacağını tahmin edememiştik.
Gerek meşguliyetlerimiz gerekse de PTT nin bize attığı kazık yüzünden uzun süre beklemek zorunda kaldık.
-Ki şurada da PTT den dert yanmıştım. -

Şimdi sıra ikinci postayı yazmaya geldi.
Fakat şöyle bir sorun var ki sevgili Sawako Kuronuma'nın yolladığı kart elime geçmedi :(
İkinci postayı Sawako'suz yazıyorum.

OkuOku.Com Alışverişim (Vlog #2)


Bilmem bilir misiniz, Markus Zusak Türkiye'ye gelmişti. Geldiğinde imza günü düzenlendi. Ayrıca Okuoku.com için de bir sürü kitap imzaladı. Site bu kitapları satışa sundu. Sınırlı sayıdaydı falan filan. Sanırım hâlâ devam ediyor.
Ben de kitaplarını okumayı çok istiyordum. Hazır zaten alacakken imzalı olsun dedim, siparişimi verdim. Ama benim tarafımdan ufak bir pürüz çıktı.
Bir de bir kitap çekilişinden kitap kazanmıştım. O da geldi. Ben de video çektim :D
Uzun uzun yazmak istemiyorum zaten videoda anlattığım için. Hem Sihirli Kitaplık İle Okuma Etkinlikleri grubuna hem de OkuOku.Com'a teşekkür ederim :)

Bu arada Zusak nasıl okunur bilemedim :D Ben düz söylemişim :D






Sallanan Sandalye

 
        Yıllardır aynı yerinde duruyordu. Odanın sağ köşesinde, pencerenin kenarında. Vakti zamanında maharetli bir ustanın elinden özenle çıkmıştı. Oymaları büyük ustalık isteyen, koyu renk sallanan sandalyenin arkalığı ve oturak yeri bordo kadife kumas ile kaplıydı. Yıllar ondan da birşeyler götürmüştü. rengi solmaya durmus, o eski heybeti azalır olmuştu. Ama yine de baktıkça insani geçmişe o saf, taze günlere götüren bir sandalyeydi. Cevahir dede, Pamuk nine ile yeni evlendiği zamanlarda almıştı bu sandalyeyi. Pamuk nine her gün evini toplayıp, yemeklerini yaptıktan sonra eline kocasının kütüphanesinden bir kitap alır, onun dönüş yolunu gozlerdi. Pamuk nine bu sandalyenin üstünde ördü ilk çocuğunun patiklerini. Bebesi ağladığında bu sandalyeye oturup, dizlerinin üzerinde hoplattı. Ve bu sandalye üzerinde gözledi, gelmeyen torunlarının yollarını. O evdeki tüm sevinclere ve huzunlere şahit olmuştu yaşlı sandalye. Bazı eşyalar ne kadar eskise de aslında hep yeni kalırlardı. onları yeni kılan üstündeki etiketi değil, hatırlanmaya değer anılardı. İşte tıpkı bu sandalye gibi.

Mim... Bir Kitap Olsaydım Düş Sepeti Olurdum...

Yaklaşık 1 ay önce Sawako bana bu mimi paslamıştı. Aslında daha bir sürü kişi demişti ama ilk Sawako demiş olabilir :/ Hatırlayamıyorum :D

Şöyle ki bir kitap olsaydın nasıl olurdun temalı bu mimi yazabilmek için çok düşündüm. Aklımdan bir sürü şey geçti. Hatta bir çoğunu unutup tekrar tekrar aklımda kurdum. Sonuç olarak bugünkü yazı hepsinin dışında oldu :D Galiba bir kitap olsam karman çorman birşey olurdum :D

O vakit başlayalım :)

Bir kitap olsam kapağım muhtemelen şöyle olurdu;

kitap, mim, bir kitap olsaydın, düş sepeti, sultan haldız, elma, sepet, fotoğraf, mutluluk, sihir, güzellik,

Zaten kapak fotoğrafına karar vermek o kadar zor oldu ki bu yazarların işi çok zor :D

Kitap ismi Düş Sepeti olurdu.
Kitabı okuyan herkesin yüzünde bir gülümseme bırakır canı ne kadar sıkkın olursa olsun tüm derdini sıkıntısını o an unuttururdu. Ayrıca sihirli de bir kitap olurdu. Kapağını açtığınızda toz pembe, masmavi, yemyeşil diyarlara götürür tabir-i caizse okuyanı bulutların üstündeymiş gibi hissettirirdi. Ayrıca bu kitabı sadece art niyetsiz insanlar okuyabilirdi. Gördüğü herşeyden kötülük sezen insanlar kitabın kapağını açamazdı.

Ön Söz;
Hayatta çoğu zaman herşeye bilmeden atılıyoruz. Bize baştan karşımıza ne çıkacağı bildirilmiyor. Tabii baştan uyarı sinyali vererek gelen olaylar da yok değil ama yine de çoğu zaman ne olacağını bilemiyoruz. O yüzden bu kitabın ön söze ihtiyacı yok. Zaten okuyanı mutlu edecek bir kitabın ön söze neden ihtiyacı olsun ki?

Kime İthaf Olurdum?
Kalbinde ufacık dahi olsa iyilik barındıran herkese. Ya da daha önce dediğim gibi bu kitabın kapağını açabilecek olan kişilere.

Arka Kapak Yazısı;

İnsan kalabalığından sıkılan genç kız, kendini dışarıya nasıl attığını bilemedi. Sepetine doldurduğu kitapların üstüne 2 tane elma koymuştu. Uzuın süre geri dönmeyi planlamıyordu ama o an o kadar bunalmıştı ki gözü sadece sepetini, kitaplarını ve o iki elmayı görebilmişti. Kendini dışarı attı, yürüdü, yürüdü, yürüdü. Sonunda ne kadar zaman yürüdüğünü unuttu. Hatta nerede olduğunu bile. Zaten yanında zamanı gösterecek hiç birşey de yoktu. O an hiç birşeyi umursamadan karşısındaki dev ağacın altına oturdu. Sepetini yanına bıraktı ve rüzgarın esintisiyle burnuna gelen çiçek kokularını kokladı. Sepetinden bir elma ve kitabını alıp kapağını açtı. Etrafını birden ışıltılı bir aydınlık kapladı. Kendisini mutluluğun kollarında hissetti.

Bu mim uzun zamandır ortalıkta dönüyor yazmayan kalmadı galiba :D O yüzden kimseye yollamıyorum :D
Ayrıca bu  fotoğrafı Sultan Haldız'ın face sayfasından arakladım :D Kendisine sevgiler :D Kocaeli Kitap Fuarında görmüştüm kendisini pek sevimli hatundu ^^

Nasılım?


Ben bu aralar nasılım? Aslında bunu mim yazısı olarak yazacaktım. Sevgili nana happy bana mim paslamıştı. Depresyondayken dinlediğin şarkılar diye. Ama ben o zaman müsait değildim. Şimdi hafif bir bunalım evresinden geçtiğim için tam sırası dedim.
Aslında bu bir depresyon değil. Bu bir insan fazlalığı. Bir bunalım. Nasıl tarif etsem ki, boğulma.
Artık yoruldum. İnsanların benim "iyiliğimi düşünmesinden" yoruldum. Sürekli baskı yapılmasından.
Ah kızım evlenmiyor musun? Ama yaşın da geçiyor artı. Bak yalnız kalacaksın. Ömür boyu tek kalacaksın.  Şöyle olacaksın böyle olacaksın.
Önceleri bana evliliği sevdirmeye çalışanlar şimdi de evlenmezsem hayatımın kararacağından bahseder oldular. Size ne! Böyle çocuk kandırır gibi korkutmaya çalışarak fikrimi değiştirebileceğinizi mi sandınız? Belki söylediklerinizde haklı olabilrsiniz ama bende işe yaramıyor işte anlayın artk.Anlayın artık yoruldum, kimseye güvenmiyorum, bıktım, usandım!
Hep dedim, yine diyorum. Kaderimde varsa Allah benim dilimi de bağlar gönlümü de ama bana ilişmeyin artık. Demek ki daha vakti var. Demek ki nasip değil. İstemiyorum dediğimde suratıma ucubeymişim gibi bakmaktan vazgeçin! Her seferinde dalgaya almaktan karşımdakini kırmamak için sürekli yüzüme güleç yüz maskesi takarak kendimi parçalamaktan yoruldum.
Gidin biraz da kendi bebelerinizle uğraşın. Ne haliniz varsa görün bana ilişmeyin.

Şuraya da Sevgili arkadaşım Sawako'nun yazısından bir parça alıntılıyorum;

İsyan ediyorum!Sevmek zorunda mıyım anlayamıyorum! Benim kalbim çöp değil ki...Öyle her önüne geleni seven bir tip olamadım hiçbir zaman...Sırf cepte biri dursun diye de kimsenin duygularıyla oynamak istemiyorum, ah almaktan korkarım ben...Yok öyle filmlerdeki gibi aşk arıyorum, önce çarpışalım, sonra kitaplarımız düşsün, sonra tanışalım dediğim de yok ama bir insana ilgi duymadan hayatıma sokacağıma yalnız kalmak daha asil geliyor. Hem etraf manyak kaynıyor; bendeki bu şansla, başıma her türlü bela gelebilir. Duyun beni amcalarım, teyzelerim; yalnızım, evleneceğim de yok!Ha çok istiyorsanız ütü yapmaktan hoşlanan, yemek yapabilen, kaslı bir biscolata erkeği varsa hayır demem hani :)) Böceklerden de korkmasın lütfen!

Neyse şimdi gelelim ben bunalımdayken ne dinlerime;
Liseden beri ben ne zaman bunalsam öyle ağır, arabesk ya da duygusal müzikleri dinlemem. Dinleyemem. İçim şişer, patlarım. Onun yerine bangır bangır müzikleri dinlerim. Kulaklığı takarım müzik son sesken ben de onunla birlikte tüm sinirimi, stresimi havaya uçururum.

Bir kaç gündür de yine canım sıkkın olduğu için AC/DC müziklerine takıldım. Ay madem AC/DC paylaşıcam olmuşken Iron Man'li videolar olsun da izlerken de Robertcıımı göreyim :D Gözüm gönlüm açılsın :D :D

Biraz şundan Thunderstruck;


Biraz bundan Highway to hell;


Biraz ondan Back in Black;


Ay ama olmuşken şu da olsun çatlarım yoksa :D Can you dig it?  :")



Bak ya tamam neyse yazıya başlarken ki sinirim şimdi azaldı :D
Ya var ya daha diyecek birşey bulamıyorum. Yıllardır herşeyime karışıldı. Kafamı dağıtmak için dizi müptelası oldum, filmlere sarıldım, kendimi kitaplara gömdüm ama yok bu bünye artık daha fazla insan kaldırmıyor :D

Bu arada Sawako'nun yazısının tamamı için şuraya alalım sizleri.
Ayrıca bu yazıyı sadece içimi dökmek için yazdım yorum istemiyorum o yüzden yorumu kapattım :D

Çit - Doris Pilkington (Vlog #1)


Çok heyecanlıyım :D Çünkü ilk kez kitap videosu çektim.
Önce burada kitaptan biraz bahsedeyim.
Bu kitap Aborjin halkının nasıl kullanıldığını ve 3 kız kardeşin götürüldüğü kamptan yürüyerek evlerini dönüş macerasını anlatıyor.
Yaşanmış bir hikaye olduğu için beni çok etkiledi.
Ya çok heyecanlıyım gerisini zaten videoda geniş geniş anlattım.
Kitabın arka kapağında zaten konusu açıkça yazıldığı için ben de spoiler olayına çok dikkat etmedim :D
Telaffuzum, konuşmam nasıl bilemem ama ellerimi o kadar çok oynatmışım ki izlerken kendimden soğudum :D
Öyle yani :D Duruma göre belki başka videolar da çekerim :D


Bir de rica ediyorum, eğer beğenmezseniz usturuplu yorum yapın. Sizin yorumunuzu yapmanız ve ardından o yorumu unutmanız bir kaç dakikanızı alsa da ben onu günlerce kafama takıyorum. Teşekkürler.

İnstagram'da kitap hesabımı takip etmek için;

Kitaplara Düştüm.

kitap, Kitap OkuYorum, roman, yağmur sonrası, pabucumun ajanı, asude, martı, ephesus, ayla koca, labirent, ölümcül kaçış, pegasus, book,

Bu ara kitaplara düştüm. Cümle biraz garip oldu ama gerçekten de öyle bir haldeyim.
Nasıl anlatsam, ben herşeyi fazlasıyla yoğun yaşarım.
Mesela dizi izlemeyi, kitap okumayı, elişi yapmayı çok severim. Tamam elişi yapmayı diğerlerinden biraz daha az severim :D
Ama dönem dönem bazı şeylere daha da çok yoğunlaşıyorum. Mesela bir başlıyorum 15-20 gün hiç durmadan film izliyorum ya da gece gündüz -ki 3 buçuğa kadar da olduğu olur anam duymasın :D Yok yok kız olmuyo :D Sen şaapma :D- dizi izlerim. Elişi desen bazen o kadar yoğunlaşırım ki omuzlarım tutulur.
Ortaokuldan beri kitap okumayı çok severim.
Çok demiyim de eh işte olduğu kadar da okurum işte.
Bu ara da başta dediğim gibi kitaplara düştüm. Her yeri kitap olarak görüyorum. Zaten yayınevlerini filan artık herşeyi ezberledim. Geçen yıl kitap fuarına gitmiştik. O zamandan  beri bu yılkini bekliyorum. Günler yaklaştıkça da heyecanım artıyor. Gerçi bu ara -bütçeme göre- çok kitap alışverişi yaptım ama yine de en az 2 defa gitmek istiyorum. Esasında kitap almak için değil de yazarları görmek için gitmek istiyorum. Mesela 17'sinde AsuDe orada olacakmış, biz de o gün gideceğiz. Bir de Ayla Koca ile görüşmek istiyorum ama onun hangi gün geleceğini henüz öğrenemedm. Aslında sorsam iyi olur.

Bu arada ilknokta.com dan kitap alışverişi yapmaya çalışıyorum :/ Ufak bir problem çıktı. Bazı yorumlarda sitenin sorun çıkardığını söylüyorlar ben de ne yapacağımı şaşırdım.

Öyle işte son zamanlardaki paylaşımlarımdan da anlaşılacağı üzere sürekli kitap okuyorum :D Halimden memnunun :D

İnstagram'da kitap hesabımı takip etmek için;

Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar

kitap, puslu kıtalar atlası, ihsan oktay anar, uzun ihsan efendi, roman, Kitap OkuYorum, book, okuma halleri, kitap sevgisi,


Daha önce hiç İhsan Oktay Anar kitabı okumamıştım. Arkadaşımın hediye etmesiyle, Puslu Kıtalar Atlası'nı okudum.  
Bu kitabı nasıl tarif edeceğimi, konusunu nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Ama şunu söyleyebilirim ki okuduğuma kesinlikle pişman değilim, beğendim ayrıca beni fazlasıyla şaşırtan bir kitap oldu.
Başlarda biraz alışamadım gibi oldu.Eski kelimeler çok kullanılmıştı. Uslubu da bana biraz ağır geldi. Daha doğrusu karakterler biraz fazla ayrıntılı anlatıldığı için, başlarda kimin ana karakter olduğunu anlayamadım.  Ayrıca bir anda değişen konularda "şimdi bunun konu ile ne lakası var da bahsedilmiş" dediğim çok yer oldu. Ama ne alaka dediğim yerler ilerleyen sayfalarda anlam kazandı. Kitabın fazlasıyla ilginç ama güzel bir kurgusu vardı. Dediğim gibi, okurken beni çok şaşırttı.
Dilencilerle ilgili de ayrıntılı bilgiler vardı. O kısımları okurken hem dilencilere kızdım, hem güldüm :D
Özellikle dilenci teyzeyle yaşadığım talihsiz olaydan sonra ki şurada bahsetmiştim, daha da dikkatimi çekti.

İnternette yazarı araştırıken şöyle birşey okumuştum. Yazar mutlaka her kitabında bir karakterine kendi ismini verirmiş. Buradaki karakterlerden biri de Uzun İhsan Efendi idi. Tabii bunun ne kadar doğru olduğunu bilemeyeceğim çünkü henüz bir kitabını okudum :D

Sözün özü alın okuyun seversiniz. Şimdi elimde bir ihsan Oktay Anar kitabı daha var. İlerleyen günlerde onu da okuyacağım.


Şöyle arka kapak yazısını da paylaşayım.

''Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hala malum konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu…‘Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öylese varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öylese gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum... Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapandı. az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi: Dünya bir düştür. Evet, dünya..Ah! Evet, dünya bir masaldır.''

İnstagram'da kitap hesabımı takip etmek için;

Ne Baktın?

kitap, ne baktın, hayırdır, atarlı kız, okuma, okuma sevgisi, kitap sevgisi, parkta kitap okuyan kız,
 
Daha önce hiç parka inip kitap okumamıştım. Daha doğrusu yaz geldiğinde 2-3 defa ancak giderim parka. Ki normalde evden de pek dışarı çıkmam.
Zeynep'de buradayken hem hava almış oluruz hem de limonatamızla çekirdeğimizi alır, parka inip biraz kitap okuruz dedik.
Hep imrenirim parklarda çimlerin üzerine yayılıp kitap okuyanları görünce.
Neyse işte bizim park zaten küçük üstüne bir de millet her yanı doldurmuş. Biraz dolaştıktan sonra boş bir çardakta karar kıldık. Oturduk, limonatalarımızı doldurduk, kitaplarımızı da elimize aldık.
Parkta gezenler uzaylı görmüş gibi baktılar. Sanırım ulu orta ayıp hareket yapmak nasıl birşeyse ulu orta kitap okumak da öyle. Ya bizi yadırgadılar ya da daha önce görmedikleri için şaşırdılar. Bilemedim ama her geçenin tuhaf bakışlar atmasından hiç hoşlanmadım. Huzursuz etti beni.
Üstelik 2 tane teyze de ellerinde poşetler oturacak yer ararken, sanki "Üff sizin ne işiniz var orada? SAnki bir halt ediyormuşsunuz gibi boşuna yer kaplamışsınız. Kalkın şuradan" dercesine gelip 3 defa tepemizde dikilip suratımıza kötü bakışlar attılar.

Sanırım bizim mahalle ortalık yerde kitap okuyan 3 kız görmeye henüz hazır değil :D
Ama kusura bakmayın siz tip tip bakacaksınız diye de ben okumaktan vaz geçecek değilim.
Son yıllarda özellikle gençler arasında okuma oranı arttı. Hoş okuduğumuz kitapların da bize ne kadar faydası var orası da ayrı bir tartışma konusu ama. Neyse sonuç olarak poşetli teyzeler gidin az ötede oturun. Biz kitaplarımızla mutluyuz! :D


Kurucunun Kızı | Amy Engel (Kitap Tanıtımı ve Çekiliş)
 

Çekiliş! Bir Kitap Biraz Pembe

Kurucunun Kızı | Amy Engel (Kitap Tanıtımı ve Çekiliş)


Yabancı Yayınlarından çıkacak olan Kurucunun Kızı kitabını, yayınevinin facebook hesabında görmüştüm. Yayınevi, blog turuna katılmak isteyenler için bir duyuru yapmıştı. Hemen ben de katılmak istedim. Ön okuma parçası ve bir kaç tanıtım fotoğrafı yollamışlar.
Konusuyla zaten beni cezbetmişken, ön okuma parçaları fevkalade merak etmemi sağladı.

Kitabın arka kapağı şöyle;

Dehşet verici bir nükleer savaş sonrası Amerika Birleşik Devletleri büyük ölçüde yok edilmiş, sadece küçük bir grup hayatta kalmıştı. Geriye kalanları kimin yöneteceği konusunda Lattimer’lar ve Westfall’lar arasında çıkan savaşı Westfall ailesi kaybetmişti. Ve beş yıl sonra barış ve kontrol, her yıl yapılan bir törenle, kaybeden tarafın kızları ile kazanan tarafın erkeklerinin evlendirilmesiyle sağlanmaktaydı.
Bu yıl benim sıram gelmişti.
Benim adım Ivy Westfall ve görevim basitti: Başkan’ın oğlunu, müstakbel kocamı öldürmek ve Westfall ailesinin gücünü geri kazanmasını sağlamak.
Ama görünen o ki, Bishop Lattimer ya çok yetenekli bir oyuncu ya da ailemin iddia ettiği gibi kalpsiz, zalim bir çocuk değil. Hatta beni bu dünyada gerçekten anlayan tek kişi bile olabilir. Ama kaderimden kaçmama imkân yok. Ben Westfall mirasını geri alacak kişiyim.
Çünkü Bishop ölmeli. Ve onu öldüren ben olmalıyım…


“Bir oturuşta okudum. İ-NA-NIL-MAZ-DI! O nasıl bir sondu öyle?!” — Wendy Higgins, Tatlı Şeytan ve
Tatlı Tehlike romanlarının yazarı
“Etkileyici ve ince düşünülmüş bir dünya, merak uyandırıcı bir başlangıç, cesur bir kahraman.” 
— Kirkus Reviews
“Güçlü karakterler, karmaşık ilişkiler, politik entrikalar ve ihanet, kitabı elinizden bırakmanıza engel olacak; daha fazlası için sabırsızlanacaksınız!” — School Library Journal
“Kurucunun Kızı’nda bir distopyada arayacağınız her şey var: tüyler ürpertici bir olay örgüsü, heyecan verici karakterler ve her kelimesi özenle yazılmış bir hikâye.” 
— Insightful Minds Reviews 


 Şuraya bir de ön okuma parçası bırakayım.


“Hadi başlayalım,” dedi Başkan Lattimer. Sahnedeki herkes yerlerini aldı ve müstakbel eşinin karşına dikildi. Ben ve Bishop izleyicilerin hepsi seyredebilsin diye merkezdeydik. Bishop diğer elimi tuttu, ellerimiz aramızdaki ufak mesafede birleşmişti.
Bunun yanlış olduğunu bağırıp çağırmak istiyordum. Karşımdaki bu çocuğu tanımadığımı. Bütün hayatım boyunca onunla tek kelime konuşmadığımı. En sevdiğim rengin mor olduğunu ya da hâlâ hatırlamadığım annemi özlediğimi ya da korkudan öldüğümü bilmiyordu. Seyircilere panik dolu bir bakış attım ama sadece gülen yüzlerin bana yansıdığını gördüm. Bir şekilde, herkesin bu gösteriyi desteklemesi her şeyi daha da kötü hale getirdi. Kimse bağırmıyor ya da çocuklarının bir yabancıyla evlenmesini engellemiyordu.
İş birliğimiz Başkan Lattimer’ın cephanesinde bulunan en güçlü silahtı.
Ve nihayetinde ben de onlar kadar kötüydüm. Herkes açtığında ben de ağzımı açtım, çevremdeki düzinelerce daha yüksek sesten dolayı duyamadığım kelimeleri tekrar ettim. Kendime bunların hiçbir öneminin olmadığını söyledim. Bu bölümün üstesinden gelmeliydim ve bu yüzden geldim. Ailemin olan sade altın yüzüğü Bishop’un parmağına taktım ve o da aynısını bana yaptı. Yüzük tenime yabancı geliyordu, ölçüsü doğru olmasına rağmen sıkı ve kısıtlayıcıydı.
Papaz bizi karı ve koca ilan ettiğinde Bishop beni öpmeyi denemedi, yanaktan bile ve buna minnettardım. Eğer yapsaydı, katlanabileceğimi sanmıyordum. Sokaktaki birinin beni tutması ve ağzını benimkine yapıştırması gibi olurdu. Bir tacizdi, sevgi gösterisi değil. Ama çevremizdeki çiftler sarıldı ve sevinçle bağırdı, çoğu sanki bir saat değil de daha uzun zamandır birbirlerini tanıyormuş gibi öpüşmekte sorun yaşamadı. Birkaç ay içinde bu kızlar karınları bebekle yüklü ve yeni tanıştıkları bir oğlanın yanında sonsuza dek uyumak zorunda kaldıklarını fark ettiklerinde mutlu olacaklar mıydı?
Onlar için bu törenin anlamı barışı sürdürmek, iki nesilden fazla bir toplumu dengede tutan bir geleneği onurlandırmaktı. Ama onların aksine ben barışın ne kadar da narin olduğunu, nasıl şimdi bile kopma tehlikesinde olan birkaç ince ip telinde asılı olduğunu biliyordum. Ben çevremdeki tüm kızlardan farklıydım çünkü Bishop Lattimer’la evlenmek benim kaderim değildi. Görevim onu mutlu etmek, çocuklarını taşımak ve karısı olmak değildi.
Görevim onu öldürmekti. 


Küçük Prens - Antoine de Saint-Exupéry

küçük prens, Antoine de Saint-Exupéry, Le Petit Prince, okuduklarım, Kitap OkuYorum, kitap, book, hikaye, hediye,

Bu kitabın adını herkes gibi ben de yıllardır duyuyordum. Özellikle son 1 buçuk yıldır daha da fazla anılmaya başlandı. Sanırım filmi çıktı veya çıkacak, o tarz söylentiler var..

Sevgili beybem, canım arkadaşım Supercel bana çok güzel bir paket hazırlamış geçenlerde.Fotoğrafta gördüğünüz üzere şirin mi şirinler.
Kendisi Küçük Prens'i okuyup çok beğendiği için bana da almak istemiş. Sağolsun :*
Sayesinde kütüphanemin baş köşesine kuruldu. (Aslında kütüphanem yok kitaplarım üstü üste yığılı :( )

Kitabın konusunu anlatmayacağım. Sadece şunu söylemek istiyorum. Bu kitabı çocuklar okumasın. Aksine yetişkinler okusun. Belki çocukken okumuş olsaydım bu kadar anlayamazdım. İnsana müthiş hayat dersleri veriyor. Durup düşünmesini sağlıyor.

Ya da şöyle söyleyeyim. Çocuklarınızın kütüphanesinde mutlaka bulunsun ve 5 yılda bir tekrar okusunlar. Eminim her okuduklarında daha anlamlı gelecektir. Çıkaracakları dersler daha da farklılaşacaktır.

Elimden geldiğince bir video hazırlamaya çalıştım. Ama sonrasında pişman oldum. Keşke el yazımla yazmasaydım diye.
Videoyu şöyle aşağıya bırakıyorum. Çizimleri de olduğu kadar karalamaya çalıştım :D


Siz okudunuz mu, bu kendi küçük ama etkisi büyük Küçük Prens'imizin hikayesini?