Priz Ne Tarafta?


Yaşamak için ne gerekli diye sorsalar kesinlikle hava, su, gıda, barınak vs saymaya başlarız. Bunlar temel ihtiyaçlar. Ama bir de ihtiyaç listemizin üst sıralarına tırmanan bir şey var ki o da teknoloji. Özellikle akıllı telefonlarımız olduğundan beri solunum cihazına bağlanır gibi prize bağlı yaşamaya başladık. Sadece priz de değil, eğer telefonda internet paketi yoksa büyük sorun. Bu sefer gideceğimiz evleri Wi-Fi si olanlar ve olmayanlar olarak ayırmaya başladık. Wi-Fi si yoksa neyse oraya sonra gideriz, Wi-Fi si varsa koş koş koş... Mesela şuan kuzenlerle birlikte oturuyoruz ve hepimizin elinde telefon var. Zaman zaman priz ve şarj aleti için kavga ettiğimiz de oluyor. Halimizden şikayetçi mıyız peki? Haaayıırr... Sorun da burada ya halimizden şikayetçi değiliz.

Metro İçin Bir Daha Düşünürüm.


Eskiden en iyi otobüs firması Metro idi. Bakın idi diyorum çünkü artık berbat bir otobüs firması. Sene de en az 2 defa otobüs kullanırız. Nedendir bilmem her seferinde de biletlerimiz Metro ya denk gelir. 1 saatlik yol olsa sorun değil ama İstanbul Ankara arası yol bana bitmek bilmiyor. Yaşadığım talihsiz bir yolculuktan ötürü de artık yolculukta kitap okuyamıyorum, midem bulanıyor. Hal böyle iken oyalanacak bir şeyler arıyorum ama Metro da ne mümkün. Televizyonları çalışmıyor. Bu bir seferlik bir tecrübe değil belki 4-5 seferdir aynı. TV çalışsa ki o da bir kaç kanal ve sık sık  yayın gidiyor, bu sefer de kulaklıklar çalışmıyor. 20 dk mola veriyorlar. Kardeşim evimde değilim ki ben hızlı hızlı abdest alabileyim. Onca kalabalığın içerisinde tuvalete git, mescite git, abdest al, basortunu yap, namaz kıl derken nefes alacak zamanım kalmıyor. Ve o kadar hızlı davranmama rağmen  moladan hiçbirşey anlamıyorum, üstüne hareket etmek üzere olan aracın muavinin tip tip bakışları ve azarına maruz kalmak da cabası oluyor. Hadi bunları da bir kenara attık. Bayram dönüşü babam İzmit'e döndüğünde babamın valizini bir başkasına vermişler. Muavine ve otogardaki büro çalışanlarına söylediğinde ise ilgilenmemişler. Babamın anahtarları da çantasındaymış ve telefonla konuştuğumuzda kapıda kaldığını söylemişti. Babam ana ofislerini aradığında konuşacak birilerini ancak bulabilmiş. Peki bu valiz neden kayboldu  sebebini söyleyeyim. Çünkü muavinler yolculara verdikleri valiz numaralarına bakmadan "abi senin valiz hangisi?" diyerek önüne gelene istediği valizi veriyorlar. Bizim işimiz halloldu, valizi bulabildik ama ya alan kişi geri getirmesiydi? Metro şirketinden hiç memnun değilim vesselam!

İnadına Aşk - Dizi Tanıtımı


Bu yıl güzel diziler başladı. Bunlardan birisi de İnadına Aşk..
Diziyi nasıl anlatsam? Şöyle ki Karadenizli bir ailenin tek kızı olan Defne okulunu birincilikle bitirmiş bir bilgisayar mühendisidir. Büyük bir şirkette işe başlayacağı gün abisinin kıskançlığı sebebiyle işe geç kalır. Otoparkta kıyafetini değişirmeye çalışırken bir delikanlıyla karşılaşır ve aralarında bir sürtüşme olur. Sonra bilin bakalım bu delikanlı kim çıkar? Tabii ki Defne'nn patronu Yalın..

Dizide dört çift var. Çiftlerin hepsini sevdim. Oyuncular hoşuma gitti. Hele Defne'nn abisi Çınar tam on numara karadeniz delikanlısı olmuş.

Ankara'da olduğumdan ve anaanem böyle şeyler izlemediğinden akşamları dizi izleyemiyorum. Zaten kuzenlerle muhabbet falan derken olmuyor. Gerçi tekrarlarından falan izlemeye çalışıyorum.


Diziyi beğendim beğenmesine ama beni rahatsız eden noktalar da var. Mesela çok çabuk samimi oldular. Yani ilk kez birbirlerini gören çift hemen dip dibe öpüşecek gibi duruyorlar. Bu sahneler artınca da bir süre sonra rahatsız ediyor. Yine dediğim gibi daha tanışalı bir iki gün olmuş ama kırk yıllık arkadaş gibi canımlı cicimli aşırı samimi hallere bürünüyorlar :/ Bilemedim belki de ben aşırı samimiyetten hoşlanmadığım iç.in rahatsız etmiş olabilir. Ama en garibi de uzun uzun bakışma sahneleri. Bu özellikle Çınar ve Yeşim arasında yaşanıyor. Eğer yanlış bilmiyorsam Nehir Erdem'in Deli Divane kitabından uyarlanıyor dizi. Senaryosunu Nehir Erdem yazıyormuş ama kitap konusunda emin değilim. Deli Divane'den uyarlanmayabilir de. O konuda kafam karışık biraz. Ha işte diyeceğim şu, kitapta okuyucuya o duyguyu yaşatmak için bakışma sahneleri uzun uzun yazılır ama iş seyretmek olduğunda daraltıyor.

Dizi hakkında beni en çok şaşırtan da Osman Sınav oldu. O genelde daha ciddi nasıl desem kış dizileri çekerdi. Böyle şeker, çıtır yaz dizisi çekmesine şaşırdım.

Dizideki Karadenizli aile tam cuk oturmuş. Konuşmalar davranışlar süper olmuş. Şu söylediğim eksikler de olmasa müthiş olacakmış. Aşırı samimiyet bana cıvıklık gibi geliyor.

Sonuç olarak tercihimi Yalın'dan yana kullanıyorum :D Ama Çınar gibi de bir abim olsaymış keşke :D


Şal ve Eşarp Alışverişim

Kuzenlerle AVM alışverişimizn bir diğer durağı da eşarpçıydı. Çok fazla dışarı çıkmadığımdan çok alışveriş de yapmam. Ama bu şallar o kadar hoşumuza gitti ki Merve ile dayanamadık aldık. Zaten ortak kullandığımız için karlı da çıktık.


Antares AVM'deki Madame Moss mağazasından aldık. Toplamına 115 TL verdim. Renkler fotoğrafta aynısı gibi çıkmadı ama idare ediverin artık. Hepsi çok hoşumuza gittiler. Eğer gitme imkanı olan varsa indirim sürüyorken gitsinler.
Şalların yapısı çok güzel, ipek görünümlüler. İpek şala 100 tl vermek içime sinmediğinden ben de görünümlüsünü aldım :D Bir gün çok zengin olursam artık o zaman alırım ipek şal :D


Jane Austen Hayatımı Mahvetti - Beth Pattillo



Emma kocası tarafından aldatılmış ve işinden ayrılmak zorunda kalmış, Amerikalı bir İngilizce profesörüdür. Bir gün İngiliz bir kadından mektup alır. Elinde, Jane Austen'in daha önce kimse tarafından görülmemiş mektupları olduğunu söyler. Emma da hem kaybettiği kariyerini geri almak hem de hayranı olduğu Jane Austen'in mektuplarını  görebilmek için İngiltere ye gider. Eh tabii bir de Jane Austen a karşı duyduğu kızgınlığı da vardır. Malum Austen kitapları hep mutlu sona sahiptir. Ama Emma umduğu mutlu sonu bulamamıştır.

İtiraf ediyorum kitaptaki kurgunun gerçek olmasını istedim. Jane Austen'in isteği üzerine öldükten sonra mektupları kız kardeşi Cassandra tarafından makaslanmış. Kitapta öyle diyor. Açıkçası ben de Jane Austen'in severim ama kitaplarının hepsini okuyamadım :( Bu kitapta bahsedildiğine gore  mektupların bir kısmı yok edildiği için Jane Austen'in hayatı gizemini daima koruyacak. Okurken şunu düşündüm, eskiden insanlar birbirlerine mektup yazarlarmış ve öldükten sonra o mektupları sayesinde yaşarlarmış. Yani baksanıza biz Jane Austen'in nasıl biri olduğunu mektupları sayesinde öğreniyoruz. Peki şimdi durum nasıl? İnterneti ve sosyal ağları dibine kadar kullanan biri olarak zaman zaman korkmuyor değilim. Her şeyimizi ulu orta yaşıyoruz. Acaba bizden sonra ne olur?

Geçelim bunları, bence bu kitabı Jane Austen sevmeyen biri okuyamaz, okusa da pek sevebileceğini sanmıyorum. Kitabı okurken keşke elimin altında internet olsaydı o zaman kitapta geçen mekanları inceleme fırsatım olurdu. Bu şekilde sanki biraz eksik gibi hissettim.

Alıntılar;

Belki de gerçekten kim olduğumuz beklenmedik olanda saklıdır.
Sf. 156

Meditasyondan ya da yeni bir çift ayakkabıdan daha iyiydi; hatta çikolatadan bile. Hayatım bir felaketti, fakat kitaplar hala vardı. Bir sürü kitap. Bir sığınak. Bir teselli. Her biri yeni bir başlangıç ihtimali sunuyordu.
Sf. 110

 

Aaa Lobut Mu O?


Artık kuzenimiz Ferda'nın bir arabası olduğu daha rahat gezebiliyoruz. Toplanıp hep birlikte arabaya doluşuyoruz ondan sonra vur patlasın çal oynasın :D Şoförü oynatmak yok ama :D

Neyse işte bayramın ikinci günü hep birlikte Antares'e gittik. Şöyle isim geçeyim;

Ferda, bendeniz Esra, Zeynep, Merve, Rabia, Gülsüm, Beyza. Gittik AVM'ye biraz dolaştıktan sonra bowling oynama kararı aldık. Aldık almasına ama ben hayatımda hiç oynamamışım. Hatta oyun alanına bile ilk kez gitmişi. Ferda da listenin başına benim adımı yazdırmış. Mekan tıklım tıklım e haliyle utandım. Bilmiyorum sonuçta. Biraz ayak diredim önce başkası oynasın diye sonra amaaan dedim başladım oynayamamaya :D Topu bir fırlattım... Fırlatamadım :D Allahım yaa milletten çok ben kendime güldüm :D Allahtan bir kaç kez hepsini devirdim :D Ama sormayın hatırlamıyorum kendime o kadar güldüm ki.
3 kardeş uyduruk ayakkabı fotosu çekinmeyi de ihmal etmedik :D


Sonuç olarak sonuncu oldum :D Ama çok eğlendim, fırsatım olsa tekrar gitmek isterim.
Dönüş yolu daha eğlenceliydi. Arabada 7 tane kız olur da eğlenceli olmaz mı? Eve gelene kadar arabada bağıra bağıra şarkı söyledik, yol boyunca kameraya aldım. Eh onları buraya koyamam ama bizim i.çin unutulmayacak anılar olarak kalacak.

Zaten bu yazıyı da neden yazdın, bize ne senin kuzenlerinle, kardeşlerinle geçirdiğin vakitten derseniz eğer, burası benim anı depom. Allah nasip ederse yıllar sonra gelip arşivi kurcaladığımda bu yazıma bakıp gülümseyeceğim inşallah. Allah güzel günlerimizi eksik etmesin :) Amin :)

Ramazan Da Geçti... Bayramınız Hayırlı Olsun...

 
Fotoğraftaki tontikime merhaba deyin bakayım :* Zeynep'in tontiki bu yavruş :* :*

Bu sene Ramazan nasıl geçti, inanın hiç anlayamadım. Yarısına kadar Kocaeli'deydim, havalar çok güzel serindi. Yarısından sonra Ankara'ya geldik ama biz gelir gelmez ısınmaya başladı. Çok şükür Kocaeli'de değildik aynı sıcaklık orada olsaydı kavrulurdum :D Neyse sonuç olarak Allaha şükür rahat rahat oruç tuttuk.

Gelmeden önce Merve ile aklımızda bir sürü plan vardı. Zeynep le birlikte bol bol vakit geçirip gezecektik. Eh Ramazan dolayısıyla hayallerimiz kısmen suya düştü. :( Çok fazla vakit geçiremedik, gezemedik. Gerçi daha on gün daha buradayız ama nasip artık.

Yedi ay önce dedem vefat etti. Bu bayram karalı bayramımız var yani. Garip... Her sene Ankara'ya geldiğimizde önce dedemin elini öperdik, bu yıl eve girdiğimde kendimi çok kötü hissettim. Ev garip kalmış gibiydi.  Ailemizin tadı kaçmış arkadaş.

Ankara'da neler yapıyorum?
Gündüzleri tv izliyorum. Akşamları kitap okuyorum. Kuzenlerle ve Zeynep'le vakit geçiriyoruz. Zaman güzel geçiyor anlayacağınız. Biraz internetsizlikten dolayı sıkıntı yaşıyorum ama olsun o kadar da.

Bizim evde yani Kocaeli'de kimse gelmez gitmez, bayram ile normal bir günün hiç bir farkı yoktur. Bugün felaket yoruldum. Büyük ev olunca gelen giden eksik olmuyor.

Vaktim kısıtlı olduğu için şuan sadece bu kadar yazabiliyorum. O zaman ben yine internet bulduğum an görüşürüz :D


Eczacının Kızı - Charlotte Betts



1600lu yılların İngiltere si. Veba salgını yüzünden insanlar akın akın  ölüyor sağ kalanlar ise hastalığa yakalanmamak için köylere göç ediyorlar. Tüm bunların içinde Eczacı olan babasına yardım eden Susannah'ı tanıyoruz. Susannah erken yaşlarında annesini kaybetmiş sonrasında ise tüm hayatını babasına ve eczanesine adamış bir genç kızdır. Vebaya rağmen babasıyla birlikte mutlu bir hayat sürerken her şey tepetakla olur. Babası ikinci evliliğini yapar, Susannah için güzel günler geride kalır. Kitap, vebanın ortasında kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan genç bir kadın ve bunca zorluğun arasında filizlenen aşkını anlatıyor.

Susannah'ın hayatını sorguladığı yerlerde zaman zaman ben de düşündüm. Susannah için üzüldüm. Dönem kitaplarının klasiği olduğu üzere kadınların hiçbir  hakkının olmadığı vurgulanmış. Hele veba salgınında öyle bir bahsetmiş ki yazar, halimize şükrettim. Veba ne korkunç şeymiş yahu.  İlginç bir kitaptı. Beğendim.

Öküzlere Yol Verin


Lütfen biraz kibar olun ve karşıdan gelen öküze yol verin. Çünkü o öküz yolda nasıl yürüyeceğini bilemez. Karşıdan gelenin bir insan olduğunu anlayamaz. Her tarafı dümdüz görür. Yanından geçecek olan kişi ezilir büzülür kenara çekilmeye çalışır ama o öküz dümdüz olarak yürür bir de çekilmeye çalışan kişiye omuz atar. Bakın erkekler demiyorum öküzler diyorum. Çünkü bazı erkekler gerçekten kibar oluyorlar karşıdan özellikle bir hanım geliyorsa ve yol darsa çarpışmamak için hafifçe yan döner ve yoluna devam ederler. Ama öküzler öyle mi? Resmen karşısındakine çarpmak için kollarını aça aça yürürler. O yüzden belediyeden ricam şudur ki bu yolda yürümeyi bilmeyen öküzler için her birinin başına birer çoban versin.

Yaseminli Yeşil Çay

Yeşil çay pek severim. Ama sadesini mümkün değil içemem. Mutlaka içine 2 dilim limon atarım. Öyle sallama yeşil çay da sevmem ben. Süzgeçli porselen kupam vardır. Onun içinde ot olarak aldığım çayı limonla birlikte demler içerim.


Farklı tatlar denemek için ne zaman aldığımı unuttuğum yaseminli yeşil çayı ise pek sevemedim :/ Eğer benim gibi yasemin kokusundan mideniz bulanıyorsa size göre değildir. Hani çay bitsin de ziyan olmasın diye ara ara yapıp içiyorum. Ama yine bunu da limonsuz içemiyorum. Limonlu olsa dahi soğumaya yakın midem bulanmaya başlıyor. Yaseminin normaldeki kokusu bile beni rahatsız ederken yeşil çay içinde hiç sevmedim :/
Neyse işte bu bitince farklı aromalı bir yeşil çay almayı düşünüyorum :D Yine de vazgeçilmezim limonlu demleme yeşil çay :D

Full House Mu? İlişki Durumu Karışık Mı?


Az önce ufak çaplı bir şok yaşadım. Reklamlara bakarken bir dizinin fragmanı dönmeye başladı. Fragman şöyleydi. Hikaye ya da roman yazmaya çalışan hanım kızın arkadaşları gelip onu tatile yollayacaklarını söylerler. Kız tatile gider ama lobide kalakalır. Evine geri döndüğünde, bir adamla karşılaşır. Adamın söylediğine göre o evi satın almıştır. Artık kız kendi evinde hizmetçi olarak çalışmaya başlar.


Senaryo size de tanıdık geldi mi? Full House mu o dediğinizi duyar gibiyim. Fragman başlar başlamaz TV ye doğru koştum. Eğer oyuncular sevdiğim oyunculardan olsaydı dizi için sevinebilirdim. Fakat en sevmediğim oyuncuları görünce hayal kırıklığına uğradım. Keske Berk Oktay ve Eda Ece'nin yerine başka oyuncular olsaymış.

Genelde Kore'den uyarlama dizilerin akıbeti hep aynı oluyor, bakalım bu nasıl olacak.